Ameliyat Masasında Sıra Beklerken
Tarih : 19 Temmuz 2013
Yer : İstanbul Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Ameliyathane.
Plastik Cerrahi Servisinden yani 7. kattan genel ameliyathaneye yani kat -2 ' ye sedyede asansörle indirildim. Odamdan ameliyat için kıyafetimi giyip bonemi de takarak sedyeye konulup görevli yardımıyla çıkartıldım.
Gelen asansörde elinde telsiz olan görevli ile de -2 ye indirildim, oradaki görevliye teslim edildim. Görevlinin özel bir raylı sistemin yanına yanaştırdığı sedyemden başka bir sedyeye aktarılıp ameliyathane hazırlık salonuna bana göre " bekleme salonu" na götürüldüm.
Sedyeler arasındaki nakil işlemimi 19- 20 yaşlarında genç bir delikanlı gerçekleştirdi. Bu işlemi yaparken kendi kendine söyleniyordu:
-Leblebi gibi yahu...
Merak ettim sordum.
-Ne leblebisi.
-Abla hiç durmuyor ki burası, biri gidiyor geliyor, leblebi gibi.
O andan sonra o delikanlıya "leblebi gibi" adını koydum.
"Leblebi gibi" beni sedye ile birlikte içeriye geniş bir alana götürdü ve duvarın paralel sıralanmış duran sedyelerin yanına yerleştirdi. Sağ taraftan duvar sıralamasına göre 3. sıradaydım. Sağ tarafımdaki iki sedyeden birinde 19-22, diğerinde 25-30 yaşlarında iki genç kadın yatıyordu. Sonradan bana yakın olan 19-22 yaşlarında tahmin ettiğim kadının 19 yaşında olduğunu 1,5 yaşında bir kız çocuğu bulunduğunu ve kulaklarının ağır işitmesi nedeniyle ameliyat olmayı beklediğini öğrendim.Adı Gül idi.
"Leblebi gibi" sedyemi o iki genç kadının yanına park ettiğinde (!) önce selamlaştık. Onlar sedyelerinde sırt üstü yatıyorlardı. Ama benim uzanacak bir şeyim yoktu ki uzanayım; sol bacağımda rapora göre "sol uyluk mediyal kısımda 2x2 cm lik bir kitle" yi aldıracaktım.
Cilt doktorum uzun bir süredir aldırmamı öneriyordu. Ancak zaman ayarlayabilmiştim.
HEMŞİRE İZİNLİ OLUNCA...
Genel ameliyathaneye getirilmiştim ama lokal anestezi ile ameliyat olacaktım tıpkı Gül gibi.
Lokal ameliyatların yapıldığı bölümün hemşiresi izinli olduğundan tüm lokal ameliyatlar genel ameliyathaneye yöneltilmişti. Yanımdaki Gül'ün de kulak ameliyatı lokal olacaktı. Ama o sedyede uzanarak beklemekten memnundu.
Sedyem yerine park edilir edilmez hemen oturur vaziyete geçtim. Daha etrafı kolaçan etmeye fırsat bulamadan salonun karşı tarafında masada bir şeyler yazan yeşil önlüklü genç bir kız işini bırakıp bana yöneldi.
"Geçmiş olsun "deyip bacaklarımın altına konulan evrak dosyamı eline aldı, soruları sıralamaya başladı:
-Adınız, soyadınız?
-Yaşınız?
- En son ne zaman yemek yediniz?
- Üzerinizde madeni bir şey var mı?
-Daha önce ameliyat oldunuz mu?
-Herhangi bir ilaca karşı alerjiniz var mı?
Tüm bu soruları servisten indirilmeden önce Nalan hemşire bana sormuş ve kayıt almıştı dosyama. Ama kız sorunca ona da yanıt verdim.
Cebinden mührü çıkardı, dosyamdan çıkardığı bir kağıdın köşesine basıp imzayı attı ve duvardaki saate baktı. İşte o sırada benim de gözüm duvardaki saate takıldı. 12.25'i gösteriyordu.
Saati yazdı, kağıdı dosyamın içine koyup aldığı yere, ayaklarımın hemen altına koyup yerine geçti, oturdu.
"Leblebi gibi" nin getirdiği her hastaya aynı işlemi yapıyordu. Hemen sağ tarafımızda bir oda vardı, kapısı açık üzerinde uyandırma odası yazıyordu. Ben sedyede ameliyat sıramı beklerken çıkarılanlar oluyordu o odadan ve "leblebi gibi"ye teslim ediliyordu çıkartılan her hasta.
Bir sedye çıkardılar oradan, orta yaşlı bir kadın vardı üzerinde, "leblebi gibi" onu aldı ve uzaklaştı.
Başka bir sedyeyle bize yanaştı ve sol tarafıma onu park etti (!) 30 yaşlarında esmer tenli bir kadındı bu yeni getirilen hasta.
Salonda tam karşımda otomatik açılan bir kapı vardı. Önünden geçen olduğunda kapı açılıyor ve arka tarafı görüyordum. Eşik biraz yüksekti, kapı açıldığında derinlemesine büyük bir alan ve ağızları kapalı yeşil önlükleriyle dolaşanları görüyordum ...
Gül bu arada bir şey sordu, onu yanıtladım ki ameliyathaneden çıkan yeşil önlüklü maskeli bir kadın bize yaklaştı.
" BEBİŞ'İMİ ÖZLEDİM"
- Kadın doğum
Gül'ün sağındaki kadın sevinçle atıldı,
- Benim, benim...
Doktor hastaya yaklaştı, dosyasını alıp içine baktı sonra aldığı yere bırakıp sedye ile birlikte kadını alıp uzaklaştı.
Gözüm duvardaki saate ilişti 13.30' u gösteriyordu.
Gül beklemekten sıkılmıştı:
-Ah benim bebişim ne yapıyor acaba?
-Bebiş de kim !
-Bebeğim
-Senin bebeğin mi var?
-Evet, şimdi kayınvalidem bakıyor, bir buçuk yaşında.
-Madem kayınvaliden bakıyor, merak etme iyidir.
-Çok özledim.
-Kaç gündür hastanedesin ki,
-Bugün geldim .Salı ameliyat olurum diye düşünürken doktorlar bugün yapalım dediler ve beni hemen buraya gönderdiler.
-Alelacele yani,
-Evet, neyse ki yanımda eşim vardı da, eşyalarımı ona bıraktım. Zaten lokal yapacaklarmış.
-Kayınvaliden genç mi?
- 65 yaşında.
- Orta yaşlı yani,
- Yooo kendine çok iyi bakar, 65 demezsin. Bir kere evlendi, kocası öldü, bir daha da evlenmedi, yıllardır koca dırdırı olmadığı için yaşlanmadı yani...
-Kaç çocuğu var?
- 6 çocuğu var ama hepsi de evli ve maaşlı.
-İyi onun da tasası yok yani. Bebişin emin ellerde, sen rahat ol artık. Ameliyatında başarılı olur, hastaneden biran önce çıkar, Bebiş'ine kavuşursun inşallah.
-İnşallah.
PINAR HANIM'IN HASTASI
Biz Gül ile sohbet ederken " leblebi gibi" uyandırma odasından hastaları alıp götürmeye devam ediyordu.
Uyandırma odasından bir hastayı alıp uzaklaştıktan 2-3 dakika sonra başka sedyede genç esmer bir kadınla göründü, sedyeyi sol tarafıma yanaştırdı.
Kayıt görevlisi kız da hemen kadının yanına geldi ve görevini yapmaya koyuldu.
Bir anda salonda sessizlik oldu. Biraz sedyeye sırt üstü uzanayım dedim, ama olmadı,
tekrar doğruldum, etrafı kolaçan etmeye başladım ki ameliyathaneden elinde telefonla konuşur vaziyette bir kadın çıktı, bize doğru seslendi;
-Pınar hanımın hastası kim?
Sol tarafımdaki yeni getirilen genç kadın atıldı,
-Benim
Kadın elindeki telefonu bırakmadan hastanın yanına geldi, hastanın evrak dosyasına baktı ve telefonla konuşmaya devam etti:
- Doktor hanım hastanız burada, ameliyathaneyi temizletip hemen alıyoruz dedi ve uzaklaştı.
Gül
- Nesi varmış sorsana, neresinden ameliyat olacakmış?
Doktor Pınar'ın hastası içindi bu sorular.
Boş bulundum, sordum,
-Nerenizden ameliyat olacaksınız?
-Göğüs
Başımı Gül'e doğru çevirdim,
-Göğüstenmiş,
-Aaa.... o zaman kanser öyle mi,
Gül'ün kulakları az duyduğundan yüksek sesli konuşuyordu,
-Sus, nereden çıkardın bunu , kadın duyacak!
Ama doğrusu bende merak etmiştim sordum,
-Göğsünüzde ne var ki?
-İltihap. Geçen sefer boşalttılar. Yine oluştu onu boşaltacaklar.
-Geçmiş olsun, lokal o zaman.
- Evet öyle, teşekkürler.
Doktor Pınar'ın hastasıyla ne konuştuğumuzu duymadığı için Gül kıpır kıpırdı, dayanamadı, sedyede oturur vaziyete geçti:
-Neymiş , neymiş?
-Göğsünde iltihap varmış, onu boşaltacaklarmış.
Biz bu şekilde sohbet ederken Gül'ün sağ yanındaki 30 yaşlarında güleç yüzlü kadın bizi dinliyor ama hiç sesi çıkmıyordu.
Ameliyathaneden çıkan bir doktor seslendi,
-Kadın doğum
O güleç yüzlü kadının sesini o zaman duyduk.
- Benim.
Doktor kadına yaklaştı, evraklarına baktı ve sedye ile birlikte onu alıp uzaklaştı.
EŞİME AMELİYAT SIRASI BEKLEDİĞİMİ SÖYLER MİSİN?
"Leblebi gibi" boşalan yere hemen bir başka sedyeyi yanaştırdı. Doğulu idi
yeni gelen kadın hasta. 50 yaşlarında görünüyordu.
Kayıt görevlisi kız hemen yerinden kalkıp kadına yaklaştı.
Klasik soruları sordu ama ondan yanıt alamadı. Kadının Türkçe bilmediği belliydi.
Kız bize döndü çaresizlikten,
-Ben ne yapacağım şimdi?
Beklemekten o kadar sıkılmıştım ki dayanamadım,
-Senin yapacağın bir şey yok, senin sorularını serviste de soruyorlar ve not alıyorlar. Evraklarına bak, sorularının yanıtlarını görürsün, mühürle, imzala, işin bitsin!
Kızcağız fazla düşünmedi, etrafına şöyle bir baktıktan sonra dediğimi yapıp yerine geçti.
Bekleme salonuna getirilen sedyeler hemen sağ tarafa duvara yanaştırılıyordu , erkek hastalarla kadın hastalar arasında ise perde vardı .
Doktor Pınar'ın hastası da alınıp ameliyathaneye götürüldükten sonra boşluktan erkek bölümünde sedyede yatar vaziyette alçılı bir bacak gördüm.
Ameliyathaneden bir doktor çıktı,
-Ortopedi
Bacak kımıldadı,
-Benim, buradayım.
Doktor hastanın yanına yaklaşırken ,
-Belli, sizsiniz, hadi gidelim.
Onlar uzaklaşırken yaşlı bir erkek sesi yükseldi.
-Kızım bakar mısın?
Kayıt görevlisi kıza sesleniyordu.
-Efendim amca,
-Kızım yukarıda odamda eşim beni bekliyor, merak etmiştir. Ameliyat için sıra beklediğimi, merak etmemesini söyler misiniz?
Kız yerinden ayrılamazdı ki, tam yanıt verecekti ,bir ses duyuldu,
-Göz
O adam sevinçle atıldı;
-Benim oğlum, benim.
Aradaki perde nedeniyle doktorun hastayı alıp götürdüğünü göremedim.
Sıkılmıştım.
Duvardaki saate bakmak istiyordum ama geçen zamanı görüp sinirlenmemek için bakmamaya zorluyordum kendimi ...
AMELİYAT SIRASINDA KONUŞALIM
Genç bir doktor- ki bir gün önce onu serviste görmüştüm- bana yaklaştı.
O sormadan , ben sordum;
-Plastik cerrahi,
-Evet.
- Doktor Selami,
- Evet.
Ameliyatımı yapacak doktorun adını servisteyken öğrenmiştim. Yanaştı. Evraklarıma baktı ve beni sedye ile alıp her kapı açıldığında gördüğüm o geniş alana, ameliyathaneye götürdü.
Ameliyat odasına sokmadan önce de,
- Ameliyat edilecek yeri görebilir miyim ?
Gösterdim.
Elindeki özel kalemle ameliyat edeceği alanı işaretlerken,
-Büyüklük 2 cm. kadar ama yuvarlak, mecburen bu kadar yer keseceğim.
İşaretlediği yer bana o an için 10-12 cm kadar geldi. Dikişler alındıktan sonra ölçtüğümde 8 cm idi!
AMELİYATIM BAŞLIYOR
Ameliyat masasına alındım, ameliyat yapılacak bacağımın etrafına steril örtüler serildi. Ameliyat alanı açık bırakıldı.
Önce o kesilecek kitlenin içine iğne yapıldı, sonra da çevre dokuyu uyuşturmak için kitlenin hemen yanına...
Doktor Selami konuşuyordu,
-Ameliyatı konuşarak yapalım; çünkü bazen hastalar dayanamayabiliyor, bayılabiliyor.
Eh o andan sonra ben susar mıyım.)) Zaten gerginim...
Doktor Selami ve yanında ameliyatı asiste eden Karadenizli doktor ( şivesi, görünüşü, sempatikliğinden belli oluyordu)
Bacağımda ameliyat edeceği yeri işaretlerken , ameliyatın 15 dakika süreceğini söylemişti Doktor Selami.
Ama konuşmaya öyle dalmıştım ki, doğrusu nasıl bitti anlamadım, işlem sırasında herhangi bir ağrımda olmadı, işlem sonrasında dikişlerim 15 gün sonra alınıncaya kadar da herhangi bir sıkıntı çekmedim. Dikişler alınırken epey zorlandım, itiraf ediyorum.
6 dikiş atılmıştı. Son 4 dikiş 15 günün sonunda alınırken ete girdikleri için ve aradan ipliği çekip ayırarak kesmek... zordu...
UYANIKTIM AMA...
Ameliyat bitince sedyeye alınıp uyandırma odasına götürüldüm, uyanıktım ama prosedür böyleydi; burada genel anestezi ile ameliyatlar yapılıyordu ve uygulamaya göre; ameliyattan çıkan hasta önce uyandırma odasına alınır, kendine geldikten sonra görevli tarafından odadan çıkartılırdı.
Doktor Selami beni sedye ile uyandırma odasına götürürken Karadenizli asistan da alınan parçanın patolojiye gönderilmesi için yazı hazırlamaya koyuldu.
Uyandırma odasında hemen yanımda 8-10 yaşlarında yarı baygın bir erkek çocuk vardı, operasyon belden aşağıdaydı, çünkü örtü vardı ve bacak tarafına dezenfektan sürülmüştü.
BABASINA SÖYLEYİN, GELSİN ALSIN!
Çocuk çok hareketliydi, yarı baygındı ama el ve bacakları durmuyordu , görevli bir taraftan onun elini ayağını tutmaya çalışırken bir taraftan da söyleniyordu odadaki hemşireye,
-Yahu yukarıya söyleyin babası gelsin alsın, zapt edemiyorum!..
Hemen karşımda bir masa vardı ve yanında ayakta iki kişi duruyordu hemşire olan telefona sarıldı.
-Hasta ameliyattan çıktı, babası gelip alabilir.
Çocuğun el ve ayaklarını tutmakta zorlanan görevli söylenmeye devam ediyordu,
-Yahu bir günde de üç çocuğunu neden ameliyat ettirdi bu adam! Nasıl zapt edecek bunları!.
Fazla zaman geçmedi, 25-30 yaşlarında beyaz önlüklü genç bir erkek göründü kapıdan belli ki çocuğun babasıydı, çünkü içeri girer girmez doğru ona yöneldi, sedye ile birlikte çocuğunu alıp uzaklaştı.
"Çocuğu zapt etme görevi" biten görevli bana yöneldi ve sedyemle birlikte beni odadan çıkardı. Çıkışta bizi "leblebi gibi" karşıladı.
- Geçmiş olsun teyze (Ameliyattan önce ablaydım ama...)
-Teşekkür ederim.
Sedyemi raylı sistem yardımıyla kapıda bekleyen elinde telsiz olan "asansör görevlisi" ne teslim etti.
Telsizle biriyle konuştu;
- 7. kata çıkıyoruz
Asansör düğmesine bastı.
2-3 dakika sonra asansör geldi.
Ben tabi ki sedyede oturur vaziyetteyim , kendi kendime de gülümsüyorum;
"Bacağımdaki 2 santimlik bir et benini aldırdım, uyanığım, kendimdeyim, yürüyebilirim, ama sedyedeyim..."
Asansörden çıkarken koridorda beni sedyede oturur vaziyette gören hasta yakınları da şaşkın bir ifadeyle bana bakıyorlardı!.
Servise girdiğimde bir gün önce serviste ameliyat işlemlerimi halletmek için beklerken tanıdığım küçük Ahmet; kolunda serum iğnesi, elinde serum şişesinin asılı olduğu demiri sürterek sevinç içinde beni karşıladı,
- Geldin demek.
-Geldim.
Doğulu idi küçük Ahmet ve o çocuksu sevincini rahatça dışa vuruyordu .
Odama kadar benimle geldi, görevlinin sedyemi yatağıma yaklaştırmasıyla da kapının dışında, kenarda beklemeye başladı.
Görevli,
-Yatağa geçebilir misin?
Yatağın seviyesi sedyenin çok altındaydı.
- Yatağı yükseltirseniz olur.
Görevli yatağı yükseltti ve sedyeden yatağa geçmeme de yardımcı oldu.
O odadan çıkınca, dışarıda sabırsızlıkla bekleyen Küçük Ahmet hemen odaya girdi, elinde sürttüğü serum şişesi asılı demir çubukla.
-İyisin değil mi?
-İyiyim Ahmet, merak etme.
Ahmet odada fazla kalmadı , sevinçle geldiği gibi odadan çıktı.
Onunla bir gün önce yani 18 Temmuz'da servisin bekleme salonunda doktorla konuşmayı beklerken tanışmıştım. Anne, babası ve 3 yaşında kardeşi Ali ile de.
8 yaşındaki Ahmet'in sol elinin parmakları avuç içine kapalıydı, ameliyatla parmaklar açılmıştı 17 Temmuz' da ve sevecen, doğal haliyle de servisin maskotu olmuştu.
Hemşireler, doktorlar elindeki serum demiri ile koridorda dolaşmasına, bekleme salonundaki koltuklara oturmasına odaları dolaşmasına bir şey demiyordu.
3 yaşındaki kardeşi Ali de 18 Temmuz'da yani benim lokal anestezi ile ameliyat olacağım diye beklediğim günün sabahı ameliyat olmuştu. Doğuştan sağ omzunda sinir sıkışması vardı ve kolunu kaldıramıyordu. Onun ameliyatı yaklaşık 4 saat sürmüştü.
O ameliyatta iken anne babasıyla bekleme salonunda sohbet ettik.
Ben 18 Temmuz'da ameliyat olacaktım normalde, öyle denilmişti bana.Ama önce küçük Ali sonra Sinop'tan gönderilmiş kafasına düşen inşaat demiri yüzünden kafatasında çatlak olan Sinoplu inşaat işçisi hesapta yokken...
Sinoplu inşaat işçisinin ameliyatı o kadar uzun sürdü ki bana sıra gelmedi.
Aldığım bilgi öyleydi .
Lokal ameliyatların yapıldığı odanın hemşiresi izinliydi, ben genel ameliyathanede ameliyat olacaktım...
TABURCU OLUYORUM
19 Temmuz' da ameliyattan çıkıp odama alındıktan ve 2-3 saatlik dinlenmeden (!) sonra taburcu olurken küçük Ali'yi gördüm salonda annesinin kucağında .
Ağlıyordu, annesi de onu sakinleştirmeye çalışıyordu . Çocuğa ameliyat sonrasında farklı bir aparat takılmıştı.
Belinden kavrayan bir kask sağ kolunu da içine alan, dirsekten kıvrık, kolu yukarı kalkık ve eli açık.
İlk görüşte trafik polisinin "dur" işaretine benziyordu Ali'nin kolunun duruşu.
Ameliyathanede saatlerce ameliyat sırası beklemenin verdiği gerginliği taburcu olurken de üzerimden atamamıştım. Bir gün önce de her an ameliyata çağrılabilirim diye servisin bekleme salonunda sabah saat 08.30'dan akşam 19.00 'da kadar hiçbir yere ayrılmadan doktorun çağırmasını beklemenin verdiği stres beni çok germişti.
Küçük Ali'nin o trafik polisini andıran duruşunu görünce sinirlerim boşaldı, bastım kahkahayı.
Bekleme salonundaki hastalar ve yakınları da kahkahama şaşırmışlardı. Annesi, kucağında Küçük Ali ile birlikte bana yaklaştı. Ona gülmemin nedenini açıklama ihtiyacı duydum ve sohbetimiz koyulaştı.
Ali'ye takılan bu özel aparat/kask parasını SGK ödememiş. Aile 1.000 lira ödemiş.Baba çiftçilik yaparak ailesinin geçimini sağlıyor Siirt'te.
Küçük Ahmet ve kardeşi Ali daha 10-15 gün hastanede kalacaklar anne ve babalarıyla birlikte.
Ali belindeki o özel kaskı 6 ay taşıyacak. Yani 6 ay trafik polisi görünümünü devam ettirecek...
Servisten çıkarken Küçük Ahmet yanaştı yanıma serum şişesi takılı demiri sürterek,
-Gidiyor musun?
-Evet
-Geçmiş olsun, bende iyileşince köyüme gideceğim. Oraları çok özledim...
Hastaneden ayrılırken düşündüm, burası Şişli Etfal Hastanesi şimdiki adıyla Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Plastik Cerrahi Servisi... Burası bana göre bir ekol, 1990 ların sonunda Sabah gazetesi Mecidiyeköy'de iken haber yapmak için Şişli Etfal'e özellikle de Plastik Cerrahi servisine çok gelirdim.
Prof. Dr. Hülya Aydın ve ardından Doç. Dr Zafer Özsoy...
Klinik şefi oldukları dönemlerdi.
Hülya Hanım ayrılınca Zafer bey klinik şefi olmuştu.
Dudak yarıkları, meme tamirleri ve o zaman için birçok yeni ameliyatlar burada başarıyla gerçekleşiyordu.
Şimdiki gibi o yıllarda da Türkiye'nin dört bir tarafından buraya hasta gönderiliyordu.
O zamanlar doktorları odalarında, salonda, çayını- kahvesini içerken bulmak mümkündü.
Şimdi servisteki odalarında doktorları bulamasınız; eğitim, poliklinik, ameliyat derken... doktoru biran boş dururken görmek mümkün olmuyor. Bu kadar yoğun çalışmaya ne kadar dayanırlar bilemiyorum, sonuçta onlar "robot" değil, insan!..
SALDIRMAYA HAZIR HASTA YAKINLARI
Hastaneden çıkarken düşünüyordum.18 Temmuz'da servisin bekleme salonunda genel ameliyathaneden çağrılmayı beklerken şahit olduklarım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti.
Bekleme salonunda ameliyatını yapacak veya daha önce yapmış kontrol için doktorunu bekleyen hastalar... hasta kayıt eden görevliler... ameliyat olmuş odalarında pansuman bekleyen hastalara yetişmeye çalışan doktor, hemşire... poliklinikten çeşitli nedenlerle servise gönderilen hastalar... hastası ameliyatta olan ve heyecanla sonucu bekleyen en küçük bir kıvılcımda çevresine saldırmaya hazır gergin hasta yakınları...hızla akan zaman...
18 Temmuz'da benden sabah 8.30' da serviste olmam ve aç gelmem istenmişti. Her ne kadar basit zararsız bir et beni gibi görünse de altından bir şey çıkabilir, lokal derken genel olabilir düşüncesiyle aç gelmem istenmişti...
Her an doktor tarafından ameliyat için çağırabilirim düşüncesiyle de servisten ayrılmamamı söylemişlerdi...
Aç karnına kutu gibi bir yerde, hasta- hasta yakını- hemşire trafiğinin yoğun olduğu bir yerde, saatlerce beklemek insanı geriyordu...
Bu gerginlikte, ameliyattan çıkıp servise bir süreliğine gelen asistan doktorla konuşmak için yanaştım, amacım ne zaman ameliyat olacağımı sormaktı ama o kafatası çatlayan inşaat işçisinin yakınlarından biri hışımla yanıma geldi:
-Biraz anlayışlı olun lütfen, ne yapsınlar. Her tarafa koşuyorlar.
Doktora yöneldi,
-Ameliyat nasıl gidiyor, amcam iyileşecek mi?
Doktor,
-Size daha önce söylemiştik, kafatası çatlağı var.
-Biliyorum biliyorum da durumu nasıl, iyileşecek değil mi?
Doktor hasta yakınına , onun istediği yanıtı vermedi.
-Ameliyat sürüyor, uzun sürecek, inşallah.
Hasta yakını bana döndü,
-Bakın ben de saatlerce bekliyorum ve çok gerginim ama bekliyorum. Sizde sabırlı olun.
Ona yanıt vermektense yanından uzaklaşmayı tercih ettim.
Çünkü beni anlayacak durumda değildi...
O çok ciddi bir ameliyat geçiren hastanın yakınıydı ve çok gergindi...
Bense önemsiz ameliyat için oradaydım...
Beni sinirlendiren, geren, ameliyat saatimi bilememem ve aç-susuz saatlerce bir salonda hafifinden ağırına her çeşit hastayla ve hasta yakınıyla birlikte olmamdı...
"Bugün ameliyat olmayacaksın git, yarın şu saatte gel, ameliyatını yapalım" deseler ben hiçbir şey söylemeden oradan ayrılacağım. Ama muhatap bulamıyorum...
Birkaç dakika sonra tekrar o asistan doktora yaklaştım.
- Bütün gün buradayım ne zaman ameliyat olacağımı söylerseniz memnun olacağım,
Aslında onlara kızmıyordum, o kadar çok hasta vardı ki...
Sonunda doktor duymak istediğim cümleleri söyledi;
-Yarın 12 gibi polikliniğe gelin, orada olacağım ama ameliyat grubu Doktor Selami beyin, ameliyatınızı o yapacak.
NEDEN?
Hastanede lokal ameliyatların yapıldığı yer farklıydı. Benim ameliyatım lokal olacak. Öyle denildi çünkü.
Neden orada, o lokal ameliyat odasında olamadım; çünkü hemşire izinliydi!
İzni veren kim; hastane yönetimi!
Hemşire de izin yapacak tabi ki ama, işlerin aksamaması, benim yaşadıklarımın yaşanmaması için iyi bir program yapılmalıydı hasta yoğunluğu da dikkate alınarak...
Neden ameliyathanede saatlerce sedye üzerinde sıra bekledim; çünkü 1 ay öncesinden her servis için ayrılmış olan 2 ameliyat masasından biri tamire alınmıştı!
Sadece genel cerrahinin 2 ameliyat masası çalışıyordu!..
Sonuçta lokal ameliyat olacaklar da hemşerisinin izinli olması nedeniyle genel ameliyathaneye yönlendirilince saatlerce sedyede ameliyat olmak için sıra beklemem kaçınılmaz oldu!..
Kısaca tüm bu yaşadıklarımın gerçek suçlularını herkes biliyor, değerlendirmeyi ve yorumu ise bu satırları okuyanlara, sizlere bırakıyorum...
Son olarak bir yorumu da sizinle paylaşmak istiyorum.
Söz konusu hastanenin eski başhekimi şimdinin Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
Başkanı Prof.Dr. Ali İhsan Dokucu'ya , İstanbul İl Sağlık Müdürü olarak bu yıl yani ,
2013' de Ramazan ayında basına verdiği yemekte sorduğum sorulardan biri
hastanelerdeki hemşire yetersizliği ile ilgiliydi.
Dokucu' da "Şişli Etfal için hemşire kadrosu açtık ve duyurduk ama müracaat eden
olmadı" dedi.
Dokucu' nun söylediklerini hemşire sıkıntısından iyice bunalan Şişli
Etfal'in bazı doktor ve hemşireleriyle paylaştım.
Aldığım yanıt bana söylenecek bir şey bırakmadı:
"Buraya kim gelir, buradakiler kaçmanın yollarını arıyor!.."


























